Aldığım karar doğrultusunda, 18 Ağustos 2025 tarihinde bu siteyi kapatıyorum.


Dünya dışı başka yıldız sistemlerinden gelip bu gezegende bedenlenen, görevli olup Dünya karmasina takilan ve uyanamayan görevliler:

ARTIK UYANMA VAKTI-UYANMA ZAMANI. BIR ARAYA GELELIM-BIRLIK OLALIM. „BIRLIKTEN KUVVET DOGACAK“

Türk genlerini taşıyan her insanin sag veya sol avuç içerisine M harfi yazildi (2 adet ters V harfi görünümlü). Anlami: Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün isminin baş harfi ve yeniden Türkiye Cumhuriyetini kuracak olan yeni Liderin isminin „M“ baş harfidir.


Yakin zaman icerisinde kehanet gerçekleşecek ve olmasi gerekenler olacak, cok zor günler bizleri bekliyor.

Karanlik tarafin planlari eksiksiz isliyor ve kazandıklarını sanacaklar ama yanılıyorlar. Yakinda kaybedecekler ve ebediyen yok olacaklar. Elbette Işık Birliğinin plani var ve zamanında müdahale olacak. Korkma ve kendini akisa birak. Hersey olmasi gerektigi gibi olacak ve göklerden yardım gelecek!

„Bu görüler bana ait kisisel kendi görüşlerim olup, toplumu korkutma veya karistirma gibi bir düşüncem yoktur“

Deprem ve Tsunami: Daglarin yüksekliğinde tsunami, konum olarak akdeniz açıklarında, Bodrum’un sol tarafi „Marmaris-Fethiye-Kaş

Ülkemizde yaşamakta olan arap kökenli vatandaşların halkımıza saldirmasi ile başlayacak olan karışıklık, Birleşmiş Milletler askerleri derken; Malatya Pütürge – Adiyaman – Kahramanmaras Narli – Gaziantep Nurdagi ve Adana arasinda deprem. Ardindan istanbul depremi ile başlayacak Armageddon Savaşı ve yeni liderin gelişi ile start verilecek.

Makedonya’dan bir sinek/sivrisinek virüsü cikacak ve Dünyaya yayılacak.

Şubat 2027 tarihinde beklenen tufan olacak. Tufan baslamadan kısa süre önce; temasta olan secilmis cocuklar ve görevli insanlar ışık-Donanmasina ait gemilere alınacak. Bu Tufan sonunda bizlerden sonraki 6 nci kök ırk ın yaşam alanı ile Altın Çağ başlayacak. 6 nci kök ırk olacak Türkler Altın Çağ’da dünyaya liderlik yapacak.


Beklenen depremlerin konumlari:

Beklenen Malatya – Narli – Adana depremi
Beklenen istanbul depremi

Sirius A – 21. Boyut (Alpha Canis Majoris): Dünya gezegenine birebir benzeyen ve en cok yardim eden gezegendir. Sirius A‘ dan gelip dünyada bedenlenen bazi önemli isimler: 5 büyük Peygamber (Hz. Nûh, İbrahim, Mûsa, İsa ve Hz. Muhammed), Mustafa Kemal Atatürk, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Mehmet Akif Ersoy, Albert Einstein, Nikola Tesla.

Sirius B – 33. Boyut (Beta): Suda ve karada yaşayabilen daha üst boyutlu varlıklar yaşar. Dünya gezegeninde su ana kadar Sirius B Den yardim amacli gelerek bedenlenen olmadi. 6. Devrenin bu son kapanisinda insanlara yardim icin bir varlik dünyada bedenlendi. Bu varligin Dünyada insan olarak bedenlenecegi tüm dini kitaplarda yazmaktadir. Bu varliga hepimiz bir isim verdik „Secilmis, Mehti, Kurtarici, Toparlayici, Birleştirici“ ve insanlar caresizlikten kendilerini bu kişi olarak gördüler ve egolarina yenik düştüler. Tüm dünyanin bekledigi Bu (Adil) insan dünya dışı özel bir ekip tarafindan korunmaktadir ve herkesin Negatif olarak bildigi ama aslinda Fantom „Hayalet“ evrenlerden gelip ve o boyuta hizmet eden Anunaki’ler, Drakolar, Omicron’lar, Zeta’lar, Repteliyan’lar, Luciferian’ler ve dünyadaki baglantilari Kabala olarak bilinen topluluk bu Sirius B Den insanliga yardim icin gelip insan olarak bedenlenen bu varligi aramaktadırlar. (Adil; Adalet sahibi, doğruluktan şaşmayan)

Adil olan uykudan uyanacak, bilgelik ona verilecek ve adalet yolunda yürüyecektir, onun yolu ve sözü sonsuz iyilik ve rahmettir. O sadıklara merhametli olacak, onlara sonsuz adalet ve güc verecek. Ebedi isikta yürüyecek. Günah ise karanlikta sonsuza kadar yok edilecek ve o günden sonsuza kadar bir daha görülmeyecek.

Önceki gökler gidecek, sona erecek, yeni gökler cikacak! Ve göklerin tüm güçleri yedi katli bir ışık yayacak. Herkes iyilik ve adalet icinde olacak ve artik günahtan söz edilmeyecek.

Sirius CCeta (Omega): Evrenlerden sorumlu idarecilerinin bulundugu gezegendir. Buradaki varliklar bütün gezegenlerden sorumludur.


İlâhî Nizam ve KâinatBedri Ruhselman’ın 1959 yılında ruhsal irtibat celseleri yoluyla almış olduğu ruhsal tebliğleri düzenleyerek yazdığı eserdir.

Kitap Ruhselman’ın vasiyeti üzerine, 1959 yılından itibaren, görevlendirilmiş üç kişi tarafından zamanı gelince açığa çıkarılmak üzere, üç nüsha hâlinde, 54 yıl boyunca, İstanbul Karaköy’deki 5. Noter’de saklanmış, nihayet 2 Nisan 2013 tarihinde MTİAD1950 Yayınevi tarafından yayımlanarak piyasaya sürülmüştür.

Konusu: Kitap, dünya insanının nereden gelip nereye gittiğini; tekâmül aşamaları ve geçişlerini, dünyanın işlevini, maddeyi, maddenin yapısını, maddî mekanizmaları, ruhu, ruh ve madde münasebetinin nedenlerini ve nasıl kurulduğunu, âlemleri, şuuru, uykuyu, rüyaları, manyetizmayı, zamanı, zamanın idraklere hitap eden kısımlarını, üst âlemlerdeki zaman yapısını, kaderi, kader mekanizmasını, dünyayı sevk ve idare eden planları, cennet ve cehennem sembolleriyle ifade edilmiş bilgilerin özlerini, dünyada yaşanacak coğrafî değişikleri, devre sonu inkılâbının (dönüşümünün) son aşamalarında neler yaşanacağını, kısaca ruhtan madde kâinatına, fizikten kuantuma, zaman kavramından boyut kavramına, vicdandan erdeme kadar birbirinden farklı pek çok konuyu net bir şekilde, açık bilgilerle ele almaktadır. Kitabın son kısımlarında ise daha çok dünyanın geleceğine ilişkin kehanetler bulunmaktadır

Son Dünya devresi – İlâhî Nizam ve Kâinat

Şimdiki devrenin kapanışına ait olaylar (inkılap ve intikal devri olayları), ‘Mu devresi’nin kapanışından önceki olaylarla, aralarında hemen hemen hiçbir değişiklik olmaksızın, paralel olarak cereyan etmektedir (Ayrıca Mu devresinin inkılap ve intikal devri de 80-100 yıl sürmüştür). (282-283, 255) Mu devresi sonlarında birbirinden büyük farklarla ayrılmış iki gruptaki farklı ihtiyaç sahibi insanların, yani Dünya Okulu’ndan mezun olacak seviyeye gelerek daha yüksek ‘mekân’lara lâyık olmuş bulunanlar (birinci grup) ile bu mekânlara geçme ‘liyakat’ini kazanamamış bulunanların (ikinci grubun), tekâmüllerine artık aynı ortamda devam etmeleri mümkün değildi ve mezun olanlar, yollarına yarı-süptil âleme geçerek devam ettiler ki, bir çatal ağzına (yol ayrımına) gelindiği günümüzde de aynı durum sözkonusudur. (255, 256) Artık ihtiyaçları bakımından bir arada yaşaması mümkün olmayan iki insan kitlesi, inkişaflarına birbirinden ayrı yol ve mekânlarda devam etmek üzere, yine bir çatal ağzına yaklaşmaktadır. (256, 282, 283)

‘Kıyamet sembolü’ büyük bir hakikat olan, şimdiki dünya devresinin inkılap ve intikal devrini ve devrenin kapanışını ifade etmektedir. (163) İnkılap ve intikal devrinin kıtaların batacağı son birkaç günlük “nihai safha”sındaki kargaşada insanların çoğu, kendi ihtiyaçlarına cevap verecek bir âleme gidecek, oluşmaya başlayan yeni dünya şartlarında yaşama mukadderiyle yüklü, az miktardaki sağ kalanlar ise büyük felaketten arta kalmış kaya parçalarından oluşan adalar üzerinde mahsur kalarak yeni devrenin en ilkel devrine başlayacaklardır. (286, 287, 294) Yani intikal anına, yüksek mekânlara henüz hazırlanamadan giren bu insanlar, intikal devri kapandıktan sonra da dünyada kalacak, gereken liyakati kazanıncaya kadar, az veya çok uzun bir süre boyunca eksik kalan taraflarını tamamlamak, yetiştirmek üzere, dünyanın yeni devresinde (Yeni Dünya devresi) yaşayacaklardır. (256)

Dünya Okulu’ndan bu devrenin intikal devrinde mezun olamayan bu ikinci gruptakiler; Dünya’nın yeni devresinin 60 bin yıl sonra gelecek inkılap günlerini beklemek ve o günlere hazırlanmak üzere sayısız ferdî, mâşerî sınavlar, mihnetler, mücadeleler, savaşlar, ölümler, cinayetler, hastalıklar, esaretler, hapishaneler, zindanlar, engizisyonlar, tımarhaneler, hastaneler, ‘ıstırap’lar, sıkıntılar, sefaletler, açlıklar, ağır hizmetler vs. içinde, kısacası dünya hayatının insan tekâmülünü hazırlayan ve her dünya devresi tarihi boyunca geçirilmekte olan bütün inkişaf malzemeleri içinde yaşamaya tekrar devam edeceklerdir. (292)

Ancak kendilerini yetiştiremedikleri için yeni dünya devresine kalmış bu varlıklar arasından, inkişaflarında büyük bir hız alıp, ‘vazife plânı’na hızla hazırlanabilmiş olanlar bulunursa, bunlar 5-10 ‘bedenlenme’den sonra, yani 8-10 yüzyıl süresinde yukarıdan kendilerine –’liyakat’lerine göre– verilecek ‘vazife’lerini yapabildikleri takdirde (vazife plânına geçebilmek için mutlaka bir vazifeyi ifa etmek şarttır) yeni devrenin inkılap zamanını (60 bin yıl sonrasını) beklemeden, geçmiş dünya inkılabı sırasında yüksek plânlara giden diğer mutlu insanların bulunduğu yerlere ulaşmak üzere, Dünya Okulu’nu tamamen terk edip gidebileceklerdir. (292)

Bu yüzden, yani devrenin bu son devrinde yaşayabilmek, bu devrin gelecek hayatları hazırlayıcı büyük imkân ve bilgilerinden istifade edebilmek için, ölüm olayıyla spatyom hayatına geçmiş insan varlıklarının hepsi, dünyada bedenlenecek ve bugün (1959 yılında) 2,5 milyarı bulan dünya nüfusu, inkılap ve intikal devrinde 6-7 milyara ulaşacaktır. (282)

Devrin inkılap tarafı ve inkılabın gerekleri

Mu devresinin son devrindeki tertipler, bugünkü, yani şimdiki devrenin içinde bulunduğumuz bu son devrindeki dünya insanları için de tekrar edilmeye başlanmıştır. (282) Devremizin kapanışına ait olaylar (inkılap ve intikal devri olayları), Mu devresinin kapanışından önceki olaylarla, aralarında hemen hemen hiçbir değişiklik olmaksızın, paralel olarak cereyan etmektedir. (282-283) Mu devresinin son günlerine de o zamanki insanlar aynı yollardan hazırlanmıştı; aynı kıyamet alâmetleri onların son devrinde de kendilerini göstermişler ve insanlara pek çok şey öğretmişlerdi. (282) İnkılap ve intikal devri, tabiat şartlarında köklü değişikliklerin olacağı ve Dünya Okulu’nun mezuniyet adayları için eksik kalan son bilgilerin, gözlemlerin ve imanların kazanılacağı bir devirdir. (278)

Yakında, ‘tabiat’ şartlarında meydana gelmeye başlayacak olan köklü değişikliklerde hiçbir şey maksatsız ve körü körüne olmayacak, en ufak bir olay bile, ancak ‘Ünite’den gelen icaplara (Aslî icap) göre, üstün vazifeli varlıklar tarafından, şaşmayan ve aksamayan bir tertip ve ahenk içinde meydana getirilecektir. (278) İşte üstte belirtilen “kapı”nın açılması demek, bu hakikatin insanlar tarafından idrak edilmesi, benimsenmesi ve ona göre mevcut düzenlere isteyerek, sevinerek gidilmesi, uyulması demektir. (278) Dolayısıyla, yeryüzündeki tabiat şartlarının değişmesiyle meydana gelecek yeni ahengin, insanlara bu kurtuluş imkânlarını bahşedecek olması bakımından, son derece büyük bir kıymet ve önemi vardır. (278) Görünüş itibariyle, düzeni bozuk, sıkıcı, hatta rahatsız edici gibi durumlarda görülebilecek bu hâllerin aslında, insanların yüksek kazançlarını sağlamaya yarayacak kıymetli birer vasıta olduğunu unutmamak, insanların menfaatleri gereğidir. (278) Çünkü insanlığın değişecek çehresi ve yeni tertiplerle kurulacak ahenk, ancak, tamamlanan bir dünya devresinin kapanışından sonra olacaktır. (278) İşte bunun için de, dünyanın geçireceği bazı son hazırlıklar bulunmaktadır. (278)

Bu hazırlıkların iki cephesi vardır:

1- Bir cephesi, bu dünyanın artık kendileri için elverişli bir mesken olamayacağını insanlara anlatmak suretiyle, onlara sözkonusu “kapı”yı açabilmelerini sağlayıcı, eksik kalmış lüzumlu bilgi, gözlem ve imanlarını kazandırmaktır. (278)

2- Bu hazırlıkların diğer cephesi de, sonradan gelecek daha basit bedenlerde bedenlenecek varlıkların inkişafına (insan-altı kademelerini başka gezegenlerde tamamlamış olup dünyanın yeni devresindeki ilkel insan bedenlerinde bedenlenecek varlıkların inkişaflarına) elverişli yeni bir dünyayı meydana getirmektir. (278) Yeni Dünya devresi, İnsan-altı kademeleri. Yani devre sonundaki dünya inkılabının bir fonksiyonu da, sonraki devrede bedenlenecek varlıkların inkişafı için gerekli şartların ve çevrenin hazırlanmasıdır. (257, 290) Şimdiki kıtaların batışıyla kapanacak devremizin kapanışından sonraki devrede Dünya, Güneş Sistemi’nin başka gezegenlerinde insanaltı hayatlarına ait bütün inkişaf kademelerini tamamlamış, insan bedenini kurmaya liyakat kazanmış, insanlık safhasına başlayacak ve dolayısıyla vahşi bir çevreye ihtiyaç duyan varlıklara mesken olacaktır. (290, 257)

İnsanlığın teşevvüşü ve kitlesel teşevvüşün nedeni

Dünyanın büyük nizam ve ahenginin kudretli tertipleri içinde bugüne kadar emekleyerek gelen bu devrenin insanları, artık bugün dünyadaki tekâmüllerinin zirvelerine ulaşmış bulunmaktadırlar. (276) Büyük kâinat ahenginin süregelmiş tertipleri, şimdiye kadar dünyada bu tertipler içinde yetişmiş insan varlıklarının daha ileri tekâmüllerine artık, dünyada müsaade edecek durumda değildir. (276) Çünkü insanlar, ‘hidrojen âlemi’ imkânları içindeki bütün görgü ve tecrübelerini kazanmış, buraya ait bütün inkişaf safhalarını tamamlamış durumdadır. (276) ‘Öz varlık’ları yeni ufuklara, yeni çevrelere, bol hayat ve inkişaf imkânlarıyla dolu aydınlık ülkelere koşmak ve ulaşmak ihtiyacı içinde çırpınmakta; artık büyük kâinat ahenginin geniş imkânlarına kavuşmak ve o ahenkten olmaya (Ahenkten olmak) çalışmak iştiyakı (güçlü istek, özlem) ve sezgisi içinde bulunmaktadır. (276)

Bu sezginin idrakine insan hâlinde tam olarak varamamış beşeriyet, bugün bu çırpınışının en ağır, en koyu ‘teşevvüş’ü, şaşkınlığı içinde yaşamaktadır. (276) Nereye gideceğini, nereye gitmesi gerektiğini henüz kestirememekte, ama nedenini ve mahiyetini bilmeksizin, kabına sığmayan hareketleriyle, muhakkak bir yere gitmek, bir aydınlığa kavuşmak, ferah bir çevreye (muhite) çıkmak, içinde bulunduğu madde şartlarının ağırlığını delip geçmek ihtiyacı içinde kıvranıp durmaktadır. (276) Mahiyetini idrak edemeyerek, fakat şiddetle isteyerek her an peşinde koştuğu mutluluğun bir zerresini dahi çevresinde bulamayınca da, o mutluluğu bulamamanın hüsranıyla, kendisini, “madde oyuncakları”nın gelip geçici zevkleri içine gömerek avutmaya çalışmaktadır. (276-277) Mu devresi

Fakat görünüş itibariyle, şaşkınlığını arttırmaktan başka bir işe yaramaz görünen bu çırpınışları, aslında, ‘kader mekanizması’ muvacehesinde (huzurunda, önünde, karşısında, yine, o aradığı, beklediği ve muhtaç olduğu mutluluk yollarını kendisine hazırlamaktadır. (277) İşte insanların şiddetle istedikleri, bekledikleri bu mutluluğa kavuşması için, âlemin büyük ahengi içinde, lüzumlu tertipler de kuşkusuz kurulmaktadır. (277) Bu ileri tertipler, bugünkü dünya nizamının yavaş yavaş değişmesi ve olgunlaşmış hale gelen yeni istek ve ihtiyaçlara göre lüzumlu formların meydana gelmesi zaruretiyle, ‘ilâhî nizam’ın ahengi içinde takdir ve tespit edilmiştir. (277)

Tabiat olaylarının Dünya Okulu’ndan mezun olacak insanlara üst âleme açılan kapıyı açabilmelerinde yapacağı yardım

Dolayısıyla, gelecekteki bütün değişmeler (inkılap ve intikal devrinde giderek yoğunlaşacak doğal âfet denilen olaylar), insan idraki karşısında ne kadar büyük birer katastrof (yıkım) mahiyetinde görünürlerse görünsünler, insan varlıklarının ihtiyaçlarına en uygun ve en mükemmel cevaplar verici tertip ve nizamlar altında meydana geleceklerdir. (277) Yakında başlayacak olaylar, dünyada mümkün olabilen, insan tekâmülüne uygun nihai sahneleri hazırlayacak ve yüzyıllardan beri süren ıstıraplı bir dünya devresinin (Son Dünya devresi) son perdesini bu sahnelerle kapatacaktır. (277)

Tabiatta hiçbir varlığın hiçbir ihtiyacı ihmalle karşılanmaz. (277) Bütün tekâmül ihtiyaç ve isteklerine uygun tertip, nizam ve düzenler derhal kurulur. (277) Çünkü kâinat ‘tekâmül’ içindir ve orada bütün tekâmül ihtiyaçlarının tatmin edilmesi bir zarurettir. (277) İnsan varlıkları daha üstün hayatlara aday duruma girmiş ve sonsuz parlak ülkelerin “kapı”sına dayanmış bulunmaktadırlar. (277) Fakat insanların lâyık oldukları bu yüksek ve parlak hayatlara kavuşabilmeleri için, bu kapının açılması lazımdır. (277) İşte, peşinden iştiyakla, kanter içinde koştukları bu eşsiz mutluluğun bulunduğu ülkelere göç edebilmeleri için, insanların yapacakları küçük bir iş daha kalmıştır ki, o da, zaten açılmaya hazır bir vaziyette önlerine dikilmiş olan bu “kapı”yı, bir fiske vuruşuyla ardına kadar açarak içeriye dalmaktan ibarettir. (277-278) Fakat bunun gerçekleşmesi yine çok tertipli ve ahenkli birtakım olayların akışları içinde mümkün olabilecektir ve bunun böyle olması da insanların selâmeti için lüzumludur. (278)

Bu muazzam düzen içindeki ahenkli tertiplerin sağlamış olduğu büyük hazırlı klardan kuşkusuz pek çok insan faydalanacak; bu sayede büyük bir mutluluk havasıyla, sonsuz imkânlar diyarındaki esîrî âlemlerin ebedi hayatları içinde pervaz etmek (kanat çırpmak, uçmak) üzere akıp gitme fırsatını kaçırmayacaklardır. (278)

Devrin ilk 50 yıllık dönemine ait olaylar

Her ‘dünya devresi’nin sonundaki inkılap devrinde, o inkılabın bir öncüsü ve genellikle doğal bir karakteristiği (özelliği), bir icabı olarak bir yozlaşma görülür. (250, 253) Yüksek inkişaf icaplarının sonucu olarak dünya bir büyük inkılâba, bir intikale daha yaklaşmaktadır ki, bu inkılâp her devrede olduğu gibi, dünyanın dengesinin önce bozulması, sonra da yeniden kurulması şeklinde olacaktır. (255) Düalite prensibi

Dünyanın dengesinin bozulmasına yörüngesinden ayrılıp Güneş Sistemi’mize doğru yaklaşan bir gezegenin manyetik alanının tesirleri yol açacaktır. (299) Gezegen bugün (1959 yılında), Güneş Sistemi’nden henüz bir hayli uzaktadır. (299) Dolayısıyla ‘manyetik alan’ı Güneş Sistemi’nin manyetik alanı ile henüz direkt temas hâlinde değildir (ilk direkt temas tarihi olarak 2009 ile 2019 yılları arası verilmektedir). (299) Fakat Dünya’nın 400 katı olan bu gezegenin, yörüngesinden ayrılıp Güneş Sistemi’ne doğru ilerlemeye başladığı andan itibaren, Güneş Sistemi üzerinde endirekt (dolaylı) olarak bazı tesirleri olmaya başlamıştır. (299) Yani, gezegenin manyetik alanı, gezegenin bu yolculuğu sırasında bazı sistemlerin manyetik alanları ile temasta bulunmaktadır ki, bu sistemlerin manyetik alanlarının da Güneş Sistemi’nin manyetik alanıyla ilişkide olmasından dolayı, sistemimiz bu gezegenin tesirlerini şimdiden (1959 yılında) bu dolaylı yoldan (endirekt olarak) almaya başlamış bulunmaktadır. (299) Ancak, bu gezegenin henüz hem uzakta olması, hem de tesirinin vasıtalı yollardan gelmesinden dolayı, Güneş Sistemi’ndeki sonuçları bugün (1959 yılında) pek zayıftır. (299)

Fakat bu gezegen Güneş’e sürekli olarak yaklaşmaktadır ki, bundan hemen hemen 50, 60 yıl sonra (2009-2019 arasında) bu gezegenin manyetik alanı, Güneş Sistemi’nin manyetik alanı ile direkt temas hâline gelmiş bulunacaktır. (299) Kutupların ilk kayma hareketi de misafir gezegenin Güneş Sistemi’ne gelecek bu ilk direkt tesirleriyle başlamış olacaktır. (299) Güneş Sistemi’ne gezegenden gelen tesirin en şiddetli sarsıcı sonuçları ve reaksiyonları Dünya küresinde görülecektir. (299) Misafir gezegen

Yakın olan bu devre kapanışının ilk alâmetleri denilebilecek bazı basit olaylar, hâlen (1959 yılında) başlamış bulunmaktadır. (279) Bunlar, insanlar nazarında henüz güçlü mânâlar ifade etmeyen, kör tabiat güçlerine bağlı, gelip geçici arızalardan ibaret sanılan bazı atmosfer değişiklikleridir. (279) Bu tür alışılmamış, olağandışı hâller, önceleri sinsi şekilde (mânâları fark edilmeyecek ve insanları pek meşgul etmeyecek güçte) olacak, sonraları gittikçe artacak ve yavaş yavaş, delâlet ettikleri yüksek mânâları daha güçlü hissettirmek üzere, durmadan devam edeceklerdir: (279, 280)

Mesela, beklenen yaz sıcakları bazen vaktinde gelmeyecek, kış ortasında anormal sıcak havalar, yaz ortasında da soğuk havalar görülmeye başlanacaktır. (279) Bazı yerlerde uzun süre devam eden kuraklıkların yanısıra, diğer bazı yerlerde sürekli yağmurlar selleri meydana getirecek ve önemli tahribat yapacaktır. (279) Güçlü rüzgârlar, tehlikeli hâller alarak esecek, yer yer büyük zararlara yol açacaktır. (279) Bu arada insanların felaket diye nitelendirecekleri tabiat olayları arasında, yeryüzünün çeşitli yerlerinde depremler, şiddetli yer sarsıntıları kendilerini göstereceklerdir. (279)

Denizlerde de alışılmamış olaylar olacak; mesela, denizlerde yükselmeler görülecektir. (279) Dünyanın çeşitli yerlerinde yer yer toprak kaymaları olacak ve bazı kasaba ve yerler bu yüzden bir hayli korkulu ve kaygılı anlar geçirecektir. (279) Yine bu toprak âfetleri sırasında bazı yerler çatlayacak, içlerinden duman ve ateş fışkıracaktır. (279)

Kısacası bütün bu alışılmamış, büyük rüzgârlar, seller, yer sarsıntıları, depremler, su baskınları ve yer çatlamaları gittikçe insanların rahatlarını kaçıracak ve zararlarını arttıracaktır. (279) Fakat bunların hiçbiri ahenk dışı, düzen dışı olmayacak, hepsi yerli yerince tertip edilmiş hedeflere ayarlanmış adımların tedricî ilerleyişlerinin birer ifadesi olacaktır. (279-280)

Bu hâller, dünyada aşağı yukarı 40, 50 yıl (2010’lu yıllara dek) daima ilerleme gösterecek bir şekilde olmakla birlikte, insanlar tarafından hakiki mânâlarına nüfuz edilebilmelerine pek yeterli gelecek kudrette olmamak üzere, sinsi sinsi devam edeceklerdir .(280) Bununla birlikte bunlar, daha ileri safhalara hazırlayıcı mahiyette bir tedriç (derece derece, yavaş yavaş ilerleme) izlerken, şiddetlerini de gittikçe arttıracaklardır. (280) “İlâhî Nizam ve Kâinat” kitabındaki bilgileri okumuş, benimsemiş olanlar, daha ilk zamanlarda bu hâllerin ifade ettikleri mânâları sezmekte güçlük çekmeyecekler ve kendilerini, “gelecek büyük gün”e rahatça, kalp huzuruyla ve hatta sevinçle hazırlayabilmenin imkânlarını elde etmiş olacaklardır. (280)

Dış manyetik etkinin zincirleme büyüyecek iç sonuçları

İlk zamanlarda kuzey ve güney kutupları “nihai safha” noktalarına doğru çok yavaş olarak kaymaya (kuzey kutbu, “kuzey kutup dairesi” ile 100’üncü meridyenin kesiştiği noktaya, güney kutbu ise, “güney kutup dairesi” ile 80’inci meridyenin kesiştiği noktaya kaymaya) başlayacaklardır. (303) Misafir gezegenin bu şekilde ortaya çıkacak ilk tesiri 50 yıl sonra (2009’da veya 2010’lu yıllarda) belirsiz olarak başlayacak, sonraki 50 yıl boyunca (2009-2059 döneminde) çok yavaş olarak devam edecek, pek az belirli bazı iklim değişmeleri 50 yıl sonradan itibaren (2009’dan itibaren) başlayacaktır. (303) Bununla birlikte bu hâl yine, henüz insanları meşgul edecek derecede olmayacaktır. (303)

Gezegenin ilk tesiriyle, Dünya’nın ilk dengesi bozulduktan sonraki denge durumlarının değişmesi; Dünya cüzlerinin hareketleri arasında birbirini izleyecek zincirleme “değer farklanmaları”yla tam dengenin kurulacağı âna kadar devam edecektir. (303) Hareket kompleksleri, Düalite prensibi

Bu da şöyle olacaktır:

İlk dengenin bozuluşundan sonra, şimdiki kutuplar ısınmaya başlayacaktır. (303) Bunun sonucu olarak denizler üzerinde bulunan eski kuzey kutbundaki (kutupların geleceği yeni konumlara göre eski denilen şimdiki kuzey kutbundaki) buzların yanısıra, karalar üzerinde bulunan eski güney kutbundaki buzlar da oraların ısınması yüzünden eriyecektir. (303) Kuzey kutbunun buzlarının erimesiyle, oradaki denizlerin hacmi küçülecektir (suyun hacminin buzunkinden daha az olmasının sonucunda küçülecektir). (303) Buna karşılık güney kutbundaki karalar üzerinde bulunan buzların erimesiyle muazzam su kütleleri denize dökülecek ve bu suretle Güney Okyanusu’ndaki suların hacmi ise aksine artacaktır. (303) Böylece iki kutup çevresinde bulunan denizlerde oluşacak dengesizlik sonucunda, güneyden kuzeye doğru büyük bir su akımı başlayacaktır ki, bu hâl dünyanın manyetik alanı üzerinde yeni, fakat ‘misafir gezegen’in yapmış olduğu etkiden daha güçlü etkiler yapmaya başlayacak, Dünya’nın manyetik denge hatlarının daha fazla değişmesine neden olacaktır. (303)

Bunların da diğer hareketlere yol açması suretiyle, kutuplar, üstte belirtilen noktalara, artık dıştan gelen bir etkiyle değil, o etki sonrasında, Yerküre’nin zincirleme değer farklanması mekanizmasıyla meydana gelecek denge değişmeleri sonucundaki etkilerle yaklaşmaya başlayacaktır. (303) Yani kutupların yer değiştirmeye başlamasına neden olan ilk etki, misafir gezegenden gelecek, fakat ondan sonra bu işi tamamlayacak olan etki ise, Yerküre’nin bizzat kendi bünyesindeki hareketlerin, değer farklanması mekanizmasıyla sürecektir. (304) Kutupların ve eksenin değişmesi

Devrin ikinci 50 yıllık dönemine ait olaylar

Yaklaşık 50 yıl sonra (2009 sonrasında) olaylar kendilerini daha fazla hissettirmeye başlayacak ve insanları –daha doğrusu kendilerini lüzumu derecesinde hazırlayamamış olanları– çok rahatsız edici, korkutucu, zahmet ve ‘ıstırap’lar içinde bırakıcı karakterler almaya başlayacaklardır. (280) Bununla birlikte, bunlar da yine hakiki mânâlarını insanlara empoze edecek derecede şiddetlenmemiş olacaklarından, insanların bir kısmı bu olayların hakiki mânâlarını anlamaktan uzak kalacak, sadece büyük bir şaşkınlık içinde, ne olduğunu, neye uğradığını bilmeyecektir. (280) Tabiat. Mesela iklimlerde bazı acayip değişmeler, önce yavaş yavaş başlayacak, soğuk yerler tedricen ısınacak, bazı bölgeler alışılmamış sıcaklarla kavrulmaya başlayacaktır. (280) Bu hâllerin sonucunda, anormal rüzgârlar bazı korkunç tayfunları meydana getirecek ve birçok zarara yol açacaktır. (280)

Depremler sıklaşacak ve şiddetlenecek, yer çatlamaları, püskürmeler, çöküntüler artacak ve bütün bu hâller yıllar ilerledikçe kendilerini daha açık olarak hissettireceklerdir. (280) Bazı şehirler, büyük sarsıntılar sonucunda yok olacak, yerlerinde büyük çukurlar veya göller meydana gelecek; bazı yerlerde büyük ve devamlı kuraklıklar başlayacak, pek çok insan ve hayvan telef olacak; ağaçlık, verimli, bitek yerler, bozkırlar hâlini, hatta susuz çorak çöller hâlini almaya yüz tutacak, yıllardan beri, hatta yüzyıllardan beri o havalilerde (yörelerde) rahatça yerleşmiş olan insanlar için oraları artık yaşanmaz hâllere gelecek ve insanlar oralardan, daha verimli yerler bulmak üzere ayrılıp daha uygun yerlere göç etmeye başlayacaklardır. (280-281) Böylece dünyada yer yer büyük göçler başlayacak, bu hâl cemaatler arasında önemli huzursuzluklar yaratacaktır. (281)

Deniz kabarmaları artacak; denizler bazen 8-10 metreye kadar kabaracak ve karalara hücum edecektir. (279, 281) Med ve cezire alışkın olmayan, buna hazırlanmamış bazı şehirler su baskınları tehlikesi altında kalacak ve büyük zararlara uğrayacaktır. (279) Dünya maddesi insanlara artık korkunç çehresini göstermeye başlayarak, insanların artık kendisinden fazla bir şey beklememeleri gerektiğini, hatta hiçbir şey beklememeleri gerektiğini, “sözsüz bir dil”le (lisan-ı hâliyle) anlatmaya başlayacak ve bunu anlatmaktan bir an bile geri kalmayacaktır. (281) Tabiat. Kısaca, dünya yavaş yavaş insanlar için gittikçe kısırlaşacak, tatsızlaşacak ve “yaşanabilirlik” karakterlerini kaybedecektir. (281) Zaten son zamanlara doğru büsbütün artacak kanser vakalarının çoğalması da, artık dünya maddelerinin, ihtiyaçlara cevap vermediğini insanlara açıkça gösteren önemli delillerden (işaretlerden, kanıtlardan) biri olacaktır. (281) Mu devresi

Özetle, 50’nci yıldan (2009’dan) itibaren gerek kuraklıkların, gerek bazı diğer zorlayıcı tabiat olaylarının meydana getireceği sonuçlar, gerekse yer yer devam edecek büyük çaptaki göçler; dünyada büyük kargaşalıklara neden olacaktır ki, tabiatın insanlara karşı gittikçe ekşiyen yüzü, çetinleşen durumu da bu kargaşanın derecesini hızla arttıracaktır. (281)

2059 sonrası yıllar

Bu hâller çoğalarak 100’üncü yıla (2059 yılına) kadar devam edecek, 100’üncü yıldan sonra olaylar ve dünyada başlayan değişiklikler, insanlara kendilerinin hakiki mahiyetleri ve delâletleri hakkında bazı mânâlar verecektir. (281) Şimdiye kadar basit değişmeler hâlinde süren durumlar, artık tam bir kargaşa içinde, “eski dünya nizam ve tertipleri” nin değişmekte olduklarını açıkça ifade edecek tarzda seyretmeye başlayacaklardır. (281) 100’üncü yıldan (2059 yılından) sonra “büyük tabiat olayları” başlayacak, bunlar kısım kısım insanların kitleler hâlinde ölmelerine neden olacak ve insanlarca büyük felaket denilen hâller birbirini takip edecektir. (282)

Soğuk kuşaklardaki buzlar eriyecek, bazı soğuk bölgeler gittikçe ısınacak, dünya iklimlerinde artık bâriz de- ğişmeler başlayacaktır. (281-282) Görünüşte karmakarışık bir hâl gösteriyor olmakla birlikte, bu olaylarda, aslında insanlar için gelecek kurtuluş ve müjde (beşaret) günlerinin gelmesini hazırlayıcı tertip ve nizamlar mevcuttur. (282) Mu devresinin son günlerine de o zamanki insanlar aynı yollardan hazırlanmıştı; aynı kıyamet alâmetleri onların son devrinde de kendilerini göstermişler ve insanlara pek çok şey öğretmişlerdi. ( 282) Tabiat

Dünya bir taraftan, gittikçe ısınmaya devam ederken diğer taraftan, bazı yerlerde büyük mevsim farkları görülmeye başlanacaktır. (282) Buralarda yazın büyük sıcaklar hüküm sürecek, kışın da oldukça fazla soğuklar görülecektir. (282) “Nihai safha” (2059’u izleyen yıllardan birindeki, kıtaların yok oluşunu da içeren, birkaç gün sürecek son safha) günlerine doğru iklimler tümüyle değişecek, önceden ılıman iklimli olan bölgeler kavurucu sıcaklıktaki bölgelere dönüşecek ve önceden soğuk iklimli bölgeler ise dünyanın sıcak yerleri hâline gelecektir. (282, 284) Böylece birçok şehir sıcaktan yaşanmaz hâle gelecek, bir tarafta cehennem gibi sıcak bölgeler, diğer tarafta kurumuş, çöl hâline gelmiş eski muazzam verimli sahaların dayanılmaz çoraklığı görülecektir. (282)

Dünya devresinin kapanışına pek yakın zamanlarda, iklimlerin en son alacağı durumu özetle şöyle olacaktır:

Kuzey Rusya kışın fevkalade soğuyacak (–60°C/–70°C), yazın ise ılıman iklimlerin sıcaklık derecelerini gösterecektir (0°C/+ 25°C). (283)

Kuzey Grönland, iskandinavya, Avrupa Kuzey Rusyası, Kafkaslar, Afganistan, Tibet, Çin, Japonya, Alaska yazın bir hayli sıcak olacak (+45°C), kışın bir hayli soğuk olacaktır (–50°C). (283)

Güney Grönland’da, İngiltere’de, Fransa’nın kuzeydoğu yarısından itibaren bütün Orta Avrupa ülkelerinde, Kuzey Fransa’da, Danimarka’da, Belçika’da, Hollanda’da Almanya’da, İsviçre’de, Avusturya’da, Çekoslovakya’da, Macaristan’da, bütün Balkanlar’da, İtalya’nın kuzeydoğu yarısında, Türkiye’de, Yunanistan’ın kuzey kısmında, İran’da, Pakistan’da, Hindistan’ın kuzey yarısında, Çin Hindi’nde (Hindiçini’de), Kanada’nın kuzey kısmında yazın çok sıcak olacak (+50°C/+70°C), kışın ise sıfırın altında soğuklar olacaktır (–20°C/–8°C). (283)

Fransa’nın güneybatı yarısında, ispanya’da, italya’nın güneybatı yarısında, Sicilya’da, Yunanistan’ın güney kısımlarında, Akdeniz dolaylarında (havalisinde), bütün Afrika’da, Madagaskar’da, Arabistan Yarımadası’nda, Hindistan’ı n güney kısmında, Malakka’da (Malezya), Endonezya’da, Yeni Gine’de, Filipin Adaları’nda, Avustralya’da, Yeni Zelanda’da, Kanada’nın güney yarısında, bütün Birleşik Amerika’da, Kaliforniya’da, Meksika’da, Venezuela’da, Kolombiya’da, Bolivya’nın kuzey yarısında yazın ve kışın daimi sıcaklar olacak, bu bölgelerde sıcaklık dereceleri sürekli olarak +40°C ile +70°C arasında oynayacaktır. (283)

Bu durum dünyanın “nihai safha”sına aittir. (283) İklimler bu durumlara gelmeye ancak 50 yıldan sonra (2009 sonrasında) yavaş yavaş başlayacaklardır. (283) Yani dünya iklimleri üstte verilen bu nihai safha sıcaklık derecelerine birdenbire geçmeyecek, uzun yıllar süresince yavaş yavaş, 100’üncü yıldan (2059 yılından) itibarense bâriz şekilde yaklaşacaklardır. (284, 304)

Kutupların kayma hareketinin tamamlanması ve kutupların yarım dairelik dönüşle birbirlerinin yerini alması

Misafir gezegen’in ilk tesiriyle dengesi bozulmuş olan dünyanın tam bir denge hâline gelinceye kadar geçireceği denge değişmeleri, 100’üncü yılı (2059’u) izleyen yıllarda daha fazla artarak kutupların koordinatları üstte belirtilen “nihai safha” noktalarına (kuzeyde, kuzey kutup dairesi ile 100’üncü meridyenin kesiştiği noktaya, güneyde ise güney kutup dairesi ile 80’inci meridyenin kesiştiği noktaya) hızla yaklaşmasını sağlayacaktır. (304) Kutuplar “nihai safha” noktalarına gelirken, doğal olarak ekvator da değişecek ve bunun yanısıra, Dünya’nın kendi etrafında dönüşü daima kutuplardan geçen ekseni etrafında olduğundan, eksenin yörüngeye oranla eğimi değiştikçe Dünyanın kendi etrafındaki dönüş yönleri de değişecektir. (302) Kutuplar nihai safha noktalarına geldiğinde önceden Dünya yörüngesine (ekliptik düzlemine) dikey durumdan (ekliptik eksenden) yaklaşık 23°’lik (23°27’) açı farkı bulunan eksene, kutup değişmesinden dolayı eklenecek eğim açısı 13° olup, yavaş yavaş eğilmiş eksenin eğilmesinin son bulduğu bu noktalardaki yeni eğim açısı 36° (23°+13°= 36°) olacaktır. (302, 299)

Kutuplar kayma hareketi sonunda üstte belirtilmiş olan nihai safha noktalarına geldiğinde Dünya’nın dengesi birdenbire tümüyle bozulacak ve Dünya yarım dairelik bir dönüşle kısa bir zamanda (birkaç günde) tepesi üstü gelecektir; yani kuzey kutbu, güney kutbunun yerine gelecek ve güney kutbu da kuzey kutbunun yerine çıkacaktır. (304) Fakat bu değişmeyi, kürenin çarpılması şeklinde düşünmemek gerekir; bu, iki kutbun hızla yer değiştirerek birbirlerinin yerini alması tarzında olacaktır. (304)

Dünya, yarım dairelik bir eğri çizerek tepesi üstü gelince, yeni dünya ekseni de doğal olarak dünyanın yeni kurulmuş dengesinden doğan dönüş durumuna göre yeni bir yön (bu kez eğim derecesi meçhul olan yeni bir yön) almış olacaktır. (304, 305) Dünyanın nihai safhasındaki olaylar, yani dünyanın batış anları ve kıyamet; işte kutupların nihai safha noktalarına geldiği andan itibaren birdenbire başlayacak, birkaç gün devam edecek ve nihayet birkaç saat içinde tamamlanacak olan, kutupların birbirlerinin yerini almaları sırasındaki, yani kuzey kutbunun güneye kayarak güney kutbunun yerini alması ve buna karşılık güney kutbunun da kuzey kutbunun yerine çıkması sırasındaki (diğer deyişle Dünya küresinin tepesi üstü gelmesi sırasındaki) büyük denge bozukluklarına tekabül edecektir (denge bozuklukları esnasında olacaktır). (304-305)

Nihai safha öncesi ve birkaç gün sürecek nihai safha

Dünya inkılâbının son anına doğru (“birkaç gün sürecek nihai safha”nın başlangıcına doğru) bütün tabiat olayları şiddetlenecek, yer sarsıntıları artacak, su baskınları, büyük seller, büyük kaymalar, yer çatlamaları, birkaç şehri birden harabeye çevirebilecek büyük depremler birbirini izleyerek art arda sürecektir; öyle ki, insanlar başlarından henüz geçmiş bir felaketin sıcaklığı soğumadan daha korkunç bir başka felaketle karşılaşır hale geleceklerdir. (284) Doğal olarak bu sırada kitleler hâlinde ölümler olacak, hastalıklar çoğalacak ve dünyada yaşamak çok ıstıraplı ve zahmetli bir hale girecektir. (284)

Akıllı, bilgili ve iyi hazırlanmış olan insanlar bu hâli görebildikleri takdirde, gayet iyi anlamış olacaklar ki; dünya insanları için, artık dünya maddesi yeterli gelmemekte ve dünya, bu hakikati insanların kafasına vururcasına göstermektedir. (284) Böylece öyle bir an gelecek ki, pek çok insan artık kendisi için dünyada yaşanacak hiçbir yer kalmadığını anlamış bulunacaktır. (284) İşte bu da insanların, hakikati bütün çıplaklığıyla görebilmeleri için, dünyanın kurulmuş mükemmel bir tertip ve nizamı olacaktır ki, bu nizam ve tertibin kudretiyle, insanların çoğu, üstte belirtilen “iki âlemi birbirinden ayıran kapı”yı büyük bir iştiyakla (güçlü istek, özlem) ardına kadar açabilmek gücünü kazanacak, yani idraklerinin ışığına kavuşmaya başlayacaktır. (284)

Bu kargaşa arta arta, gittikçe içinden çıkılmaz hale gelerek insanları şaşkına çevirecek ve en nihayet bir an gelecek ki, o zamana kadar can çekişmekte olan dünya, o andan (dünyanın tepesi üstü gelme hareketine başlamasıyla birkaç gün sürecek “nihai safha”nın başlama anından) itibaren, gözlerini eski hayatına artık tümüyle ve hızla kapamaya başlayacaktır: (284) Dünya, bu durumda iken tam mânâsıyla kaynayan bir kazana benzeyecektir. (284) Ancak birkaç gün devam edecek bu nihai safha esnasında bütün kıta ve denizler harekete geçecek; yer gök sarsılacaktır: (284)

Bu sırada yerler yarılarak parçalanacak, bu parçalar muazzam bir rüzgâr önünde sallanan yapraklar gibi sürekli sarsılacak ve bir aşağı bir yukarı inip kalkacaktır. (285) Her adımdaki toprak sarsılacak, çok büyük çatlaklar meydana gelecektir. (285) Bu çatlaklardan simsiyah duman ve zehirli gazlar çıkacak, yer yüzeyinin altındaki tabakalarda yanan kömürlerin sularla karışmasından oluşmuş nemli ve zehirli gazları içeren bu dumanlar, duman bulutları hâlinde yavaş yavaş yeryüzünü örterek ortalığı karartacak ve insanları kitleler hâlinde telef edecektir. (285)

Yer yer 30-40 km’yi bulan genişliklerde ve muazzam uzunluklarda olan yer çatlakları açılacak ve zaten çoğu birer harabe hâlini almış olan şehirleriyle birlikte büyük arazi parçaları (yerkabuğu parçaları), kocaman dağlar bu açılmış geniş ateş çukurları içine yuvarlanmaya başlayacaktır: Öyle ki, mesela İzmit civarında meydana gelebilecek 50 km genişliğindeki böyle bir yarığa Türkiye, Van Gölü’ne kadar olan bütün kısımlarıyla birlikte gömülebilecektir. (285) Bu muazzam ateş uçurumları dünyanın her tarafında yer yer açılacak ve buralarda bulunan büyük arazi parçaları (yerkabuğu parçaları) dağlarıyla, tepeleriyle, vadileriyle, ovalarıyla, bütün yıkılmış şehir ve harabeleriyle birlikte bu uçurumların içine yuvarlanacaktır. (285) Oralarda yaşayan insanlardan sağ kalmış olanları da bunlarla beraber bu ateş çukurlarına gömüleceklerdir. (285)

Bu arada bazı ateş çukurları çevrelerine kızgın küller hâlinde lâvlar püskürtecek ve bunlar insanların üzerlerine ateş yağmuru hâlinde inecektir. (285) Aynı zamanda muazzam yoğun bulutlar dünyanın bütün göklerini kaplayacaktır. (285) Şiddetli gök gürlemeleriyle inen sayısız şimşekler, yoğun, siyah duman ve su buharı bulutlarını yararak sürekli olarak ortalığı aydınlatacak, dünyanın her tarafına yıldırımlar yağacaktır. (285)

Bir taraftan insan haykırışlarını boğan gök gürlemeleri, yeraltı uğultuları, patlayan ve açılan delik ve yarıklardan etrafa fışkıran ve taşan gaz ve lav gürültüleri, boğucu ve yakıcı gazların çıkması, yer yer ateş uçurum ve çukurlarının açılması, arazi parçalarının (yerkabuğu parçalarının), yapraklar gibi sallanması, yıldırımlar, şuursuzca insan haykırışları devam ederken; diğer taraftan kıtaların etrafını saran okyanuslar hiç görülmemiş şekilde yükselecek, milyarlarca tonluk su kütlelerini içeren, her biri muazzam bir dağ gibi kabaran “deniz parçaları” kıtaların üzerine saldırmaya başlayacaktır. (285-286) Bu hâl artık, dünyanın son saatleridir, yeryüzü batmaktadır. (286) Yani devresini tamamlamış bir “Dünya hayatı” ebediyen unutulmak üzere kapanmaktadır: (286) Nitekim kıtalara saldıran okyanuslar, harap olmuş şehirleriyle, açılmış çukurlarıyla, ormanlarıyla, vadileriyle, geniş arazileriyle bütün karaları istila etmeye başlayacak; önlerine kattıkları insanları sürüler hâlinde kovalayacak ve yutacaklardır. (286)

Deniz sularının ateş çukurları ve yarıklarıyla birleştiği yerlerde büyük patlamalar ve müthiş su buharı kütleleri ortaya çıkacaktır. (286) Bu sırada kıtalar, baştanbaşa çatlayacak ve nihayet, üzerlerindeki, yüzyıllardan kalma bir medeniyetin harap olmuş bütün yapı ve eserleriyle birlikte, birkaç saat içinde ortadan kaybolmak üzere bu açılan cehennem çukurlarının içine yuvarlanmaya başlayacaklardır. (286) Dünyanın bütün kıtaları bu ateş çukurlarına gömülürken, gömüldükleri bu ateş çukurlarının üzerlerini derhal okyanusların muazzam su kütleleri örtecek ve o muazzam kıtalar kısa zamanda arkalarında ancak yüksek yerlerinden oluşmuş adalar ve takımadalar bırakarak yok olacaklardır. (286) Böylece kıtaların yerlerinde, binlerce metre derinliği olan yeni okyanuslar oluşacak ve o zamana kadar ulaşmış olduğu bütün medeniyeti ve maddi zenginlikleriyle birlikte, bir dünya devresi daha kapanmış ve ebediyen unutulmaya mahkûm olarak maziye karışmış bulunacaktır. (286)

Bu kargaşada insanların çoğu, kendi ihtiyaçlarına cevap verecek bir âleme gidecek, oluşmaya başlayan yeni dünya şartlarında yaşama mukadderiyle yüklü, az miktardaki sağ kalanlar ise büyük felaketten arta kalmış kaya parçalarından oluşan adalar üzerinde mahsur kalarak yeni devrenin en ilkel devrine (“kabalaşma devri”ne) başlayacaklardır. (286, 287, 294) Yeni Dünya devresi

Yeryüzü batarken, karmakarışık olan denizlerin dibinden büyük kara parçaları yükselecek ve bunlar yeni dünya devresinin kıtalarını oluşturacaklardır. (286) Bu yeni kıtalar ve oluşmaları, gelecek dünya devresinin coğrafya uzmanlarına yüzyıllar süren (yine yüzyıllar süren) birer araştırma konusu olacaktır. (286)

Kutuplar altüst olduktan sonra, kıtalar artık batmış olduğundan ve ortada eski coğrafî durumlara ait hiçbir oluşum kalmadığından, yeni kutupların kurulduğu noktaların artık eski ülkeler ve coğrafî durumlarla kıyas edilmesi sözkonusu olmayacaktır. (305) Yeni doğacak dünyanın da –eksen eğimi ne olursa olsun– yine bugünkü gibi bir kuzey, bir de güney kutbu mevcut olacak ve geçmiş devreye ait kutupları ise bütün coğrafî oluşumlarıyla birlikte, ebediyen unutulan bir maziye karışmış bulunacaktır. (305)

İnkılap sırasında olacakların “hazırlanmış olacak kimseler” için bir felaket niteliğinde olmayışı

Ne kadar gürültülü ve korkunç görünürlerse görünsünler, büyük dünya inkılaplarının görünüşlerindeki korkunçluk hâli, zâhirîdir (görünüşten ibarettir, dünyasal realitelere ait görünürdeki haldir): (293) Burada, ne korkulacak, ne ürkülecek, ne kaçınılacak, ne de kaygılanılacak hiçbir şey yoktur; çünkü bütün bu korkunç manzaralar, ancak dünya maddelerinin tâbi bulunduğu realitelere ait olup, onlarla beraber dünyada kalacaklardır. (293) Öbür (öte) tarafa, yüksek plânlara bunların bir zerresinin zerresi dahi geçemez. (293) Esasen (aslında, zaten) ölüm hiçbir ıstırap ve acı vermeyen, bir an meselesidir ve zaten ölüme neden olan olayların manzaraları, öz varlığa ait şeyler olmayıp, bedene ve dünyaya ait durumlardır. (293) Ölenler ise o an içinde bunların hepsini terk etmiş ve o anılarını unutmuş bulunacaklardır. (293) Ölüm, Tabiat

Dolayısıyla, volkan ağızlarının kızgın ateşleri, su kütlelerinin azgın saldırışları, yer sarsıntılarının şiddetli hareketleri, yıldırımların gürültüsü; “buradan gitmesi kararlaştırılmış olanlar” için ancak birer oyuncaktan ibaret kalan ölüm vasıtalarıdır. (293) Çünkü dünyada kopan bu kıyametin o liyakati kazanmış insanlardan alabileceği tek şey, zaten burada bırakmayı seve seve kabullenmiş oldukları kaba bedenleri olacaktır. (293) Buna da o insanlar çoktan razıdırlar. (293) Çünkü o insanların belki o anda bile sezmeye başlayacakları yüksek, mutlu âlemlerin mutluluk verici atmosferine bir an önce kavuşabilmeleri, bedenlerini terk edecekleri ölüm saniyesinin gelişine bağlıdır ve onlar idrak edebildikleri oranda, bu saniyenin bir an önce gelmesini bekleyeceklerdir. (293) Bu, bir mutluluk, sevinç ve kurtuluş anıdır. (293) Bu, ‘Dünya Okulu’nun binlerce yıllık ıstıraplı bir mazisi olan, ağır şartlar altında geçirilmiş, zahmetli öğrenim devresinin (Dünya devresi) tümüyle ve başarıyla tamamlanması ânıdır. (293-294) Bu an, başarılı, başarısız hayatların, çeşitli korkuları, ıstırapları, hatta azapları içinde bir sürü ümitsizlik ve inkisarla (düş kırıklığı, kırılma, gücenme) dolu şartlarının artık son bulduğu, her şeyin en mutlu, en hızlı ve rahat yollardan yürüyerek nurlu, berrak ve kudretli sahalara intikal edeceği bir andır. (294) Bu, tam mânâsıyla bir “kurtuluş ânı”dır. (294)

O kadar korkunç görünen bu hengâmede, o kadar dehşetli manzaralar gösteren bu kıyamet gününde; on binlerce yıllık mihnet ve meşakkatle dolu zincirli bir hapis hayatı olan kaba hidrojen âleminden parlak ve mutlu bir üst âleme geçilecektir. (294) Bu intikali (geçişi) sağlamak için de insanların bu dünyada artık, bir tek nefes süresi kadar kısa bir zamanı beklemekten ve o tek nefesin verilişi gibi basit, kolay ve küçük bir işlemi geçirmekten başka yapacakları bir iş kalmamış olacaktır. (294) Burada asıl felaket, ölemeyip, daha doğrusu o anda ölmek liyakatini kaybedip yaşamak ve basitleşmiş bir dünyanın, tekrar binlerce yıl devam edecek bekçiliğini yapmak hükmünü giymiş olan zavallı insanların başına çökecektir ki, bu da ne bir zulüm, ne de bir gadirdir. ( 294) Yeni Dünya devresi. Bu, onların, bütün bir dünya hayatı (bütün dünya hayatları, İnsanlık hayatı) boyunca istedikleri, peşinden koştukları ve hatta tapındıkları madde arzu ve ihtiraslarının yüksek ‘kader mekanizması’ hükümleri karşısında gerçekleşmiş sonucundan başka bir şey değildir. (294)

Bütün bu olacak olaylar büyük tertip ve nizamlara tâbidir, hiçbir şey keyfî ve rastgele meydana gelmemektedir. (294) Yani dünyada olup bitecek olayların hepsi, ‘Ünite’den gelen direktif ve icaplara göre ayarlanmış, öyle olmuştur. (294) Her şey, varlıkların bizzat çalışarak kazanmış oldukları liyakat derecelerine göre, aslî icapların direktifi altında, aslî zamanın yardımıyla, kader mekanizması nın ölçüp, takdir ederek hükümlendirdiği tarz ve şekillerde, ‘vazife plânı’nın ilgili vazifelileri tarafından yapılmaktadır. (294) Dolayısıyla meydana gelecek her şey büyük hesaplara, çok ince ve kapsamlı teknik esaslara dayanmaktadır. (294)

Bütün bu hareketleri ve sonuçları meydana getiren tesirler, Ünite’den süzülerek gelen aslî direktiflere göre, Dünya’nın muhtaç olduğu durumları sağlamak vazifesiyle yükümlü Yüksek Plân’dan (Dünya idare Plânı), direkt veya endirekt olarak, Dünya’nın ‘manyetik alan’ına inmektedirler. (305) Bu ‘tesirler’in dozları; ne biraz fazla, ne de biraz eksik olmamak üzere, tam kıymetleriyle gönderilmekte ve böylece ‘aslî icap’lar yerine getirilmektedir. (305) Dolayısıyla bütün bu hareketler plânsız değil, muazzam bir tekâmül plânının tatbikatı gayesine yönelik olarak belirli ölçülere göre meydana getirilmektedir. (305) İşte bütün bunlar, tekâmül yolunda, kâinatın muazzam ahengi ve nizamı içinde kurulmuş hikmetle dolu tertiplerdir. (305) İlâhî nizam, Kâinat ahengi

Bu hercümerç (karmakarışıklık, darmadağınıklık, alt üst olma, allak bullak olma) gününde, göründüğü gibi bir felaket yoktur. (305) Burada olan şeyler; bir taraftan, dünyadaki tekâmül devrelerini başarıyla bitirmiş, artık kendilerini tatmin etmeyen dünya maddelerine sırtlarını çevirmiş insanların lâyık oldukları âlemlere intikallerini sağlayacak; diğer taraftan da kaba maddeden kendilerini bir türlü kurtaramayan ve mutluluğun ancak o maddeye gömülmekle kazanılacağını sanan hazırlıksız insanların iştiyak (güçlü istek) duydukları kaba maddelere geri dönmeleri ihtiyacını yerine getirecektir. (305-306) Kader mekanizması; insanların tekâmülde esas tutulan özgürlükleriyle tercih ettikleri, istedikleri ve ihtiyaç duydukları ‘mekân’lara kavuşmaları yolundaki ‘cehit’ ve gayretlerine göre ‘liyakat’ derecelerini takdir eder ve ona göre icaplarını yerine getirir. (306) Bu suretle dünyanın kapanış safhasında, herkes istediğ ini bulacak, ihtiyacının karşılığını alacak, tekâmül merdiveninin liyakat basamaklarındaki yerine ulaşacak ve böylece, ilerleyen ilerleyecek, gerileyen ise yerinde kalacaktır. (306)

Dolayısıyla bütün bu korkunç ve dehşetli görünüşlerine rağmen, dünyanın bu kapanış sahneleri, hazırlanmış insanlar için en büyük kurtuluş ânı, en sevinçli ve mutlu günün doğuşu, yüzyıllarca beklenen büyük kurtarıcı şafağın söküşü olacaktır. (306)

Dünyadan yarı-süptil âleme bu intikal (geçiş); insanların yüzyıllar boyunca ‘öz varlık’larında yaşattıkları, insan hâliyle bir türlü idrakine varamadan belirsiz sezgisi peşinde koşup didindikleri, asla kavuşamadıkları mutluluğa varlıklarının kavuşmalarını ve tümüyle doymalarını sağlayacaktır. (319) İnsan varlığının kıymeti ve kudreti de; bu geçişte varoluşunu ve Kudret’i bilmesindedir. (319) Aslî Kudret ışığı konisi

@Muri4K

Nach oben scrollen